Uzun zamandır romantik komedi filmleri izliyoruz Ümit'le. Tiffany'de Kahvaltı'dan, CelaL ile Ceren'e, Jennifer Aniston filmlerine uzanan geniş bir yelpazede. Neden? Ruh sağlığımızı diri tutabilmek adına. Gençken var oluşu sorguladığım zamanlardan bu güne gelmek bir insanın bireysel tarihi için istenilen bir şey olmasa gerek. Uzun yazıları kimse okumuyor artık. Uzun kelama kimsenin tahammülü yok. İnsanlar birbirini dinlemiyor. Kısa ve öz olmalı her şey. “Sorarım aşk durulur mu?” diyor biri. Ne diye yazı yazayım diyorum? Aşkın bile oyun olduğu bir ülkede. Üst geçit yıkılmış. Bir ocak daha patlamış. Ethem'in katili 7 yıl almış. Adliyenin önünden geçiyorum. Protestolar var. Durağa doğru ilerliyorum. Orada insanlar hiçbir şey yokmuş gibi bekliyorlar. Oysa bilmiyorlar ki Ethem için direnenler kendileri ve bu ülke için direniyorlar. Vanlı öğretmen bir arkadaş var. Tatilinin nasıl geçtiğini anlatıyor. Memleketteydik diyor. Kuru erik, tuzlanmış balık, peynir getirdim, size de vereyim ama keyfim hiç yerinde değil diyor. Televizyonlar göstermiyor ama oralar çok karışık diyor. Meydana bir PKK leşi getirmişler, bir sürü olay çıktı diyor. Leş diyor irkiliyorum. Ama bir yandan da bir hiç uğruna öldüklerini düşündüğüm gencecik adamlar geliyor aklıma. Neyim ben? Diye düşünüyorum. Bir tarafa ait olmalı insan. Bir yanda şatafatlı kutlamalar, resepsiyonlar, aldım verdimler, devir teslimler.
Haydarpaşayı otel yapacaklarmış.
Etimesgut'ta ayrılmak isteyen eşini bir adam yine bıçaklamış.
Kızılay'da her köşe başında Suriyeli kardeşlerimiz çoluk çocuk dileniyormuş.
Davutoğlu Kılıçdaroğlu'na çatıyormuş.
Muhalifler içten içe ağlıyormuş.
Anıtkabir de canlı Atatürk siluetinde dostlarım, yeğenlerim yer alıyormuş. Generaller televizyonlarda kumpası açıklıyormuş. TEOG sisteminde Çankaya'da oturup, Lalahan'daki okula uygun görülen genç ağlıyormuş.
İçim çakılıyor yerin taa dibine.
Romantik filmlerde yetmiyor bu acayip gidişe.
Tayyip Erdoğan resepsiyona Subayevleri muhtarı bayanı da davet etmiş diyor annem. Ne büyük incelik. Oğluna paraları sıfırlatmayı söyleyen ya da Berkin'in annesini yuhalatan adam aynı kişi olamaz diye düşünüyorum. Bu kadar da empati dolu olamaz insan. Herkesi mi seviyorum? Herkesi mi anlamaya çalışıyorum? Paraleli bu ülkenin kurumlarından temizleyen güce şükrediyorum. Hem de aslında paralelin birbirini takip eden iki çizgi olduğunu bilerek.
Birinci sınıf kuzuları gelecek bu yıl. Öğrenci listemi alıyorum. İrem ÇITIR, Azrail Muhammet ATOM diye çocuklar var. Hiç birini görmedim daha. Ne öğreteceğim diyorum bu yavrulara. İnsanlığı mı? Dürüstlüğü mü? Temizliği mi? Okuma yazmayı mı? Haddimi ve müfredatı aşan nerelerde durmak zorunda kalacağım?
Mevlana mı? Hacı Bektaş mı? Ahi Evran mı? olacağım.
Atatürk'ümü ilke edineceğim? Vahdettini mi savunacağım?
Namık Kemal midir? Tevfik Fikret mi?
Balzac, Kafka, Voltaire midir?
Itri midir? Beethoven midir?
Gökhan TÜRKMEN ya da Hadise midir?
Cüppeli midir? Fetullah mıdır?
Tam bağımsızlık mıdır? Evrensel değerler midir?
Kuşlar böcekler midir?
Bu kaosu kim çözecek?
Bireysel çabalar hangi noktaya vardıracak bizi.
Herkesi sevmek, anlamak, düzgün bir insan olmak kurtarabilecek mi dünyayı?
Bu kadar sevgi dolu olmayı mı öğreteceğim Azrail'e?
Kendim bile öğrenememişken hayatta kalabilmeyi.
Sevgiyle.
nida 2017-05-22
çok tatlılar