Eskiden maaşlarını sıcak para olarak alan insanlar, evlerinde masanın başına oturur bir yandan çayını yudumlarken diğer yandan bakkal, manav, kira, fatura ve diğer borç kalemlerini yazar ve paralarını yerine iletilmek üzere bir kenara ayırırdı. Daha sonrada kalan parayı hesaplar ve ay sonunu nasıl getireceğinin hesaplarını yaparken derin düşüncelere dalardı. Şimdilerde ise paranın yüzünü görmeden harcayan ve bereketsizlikten şikayet eden insanlar, masa başında oturup hesap yapmanın dahi keyfini arar oldu.
Eskiden Ekim ayının ortaları geldi mi her evde soba kurma telaşı başlardı. Ne tatlı telaştı o. Mesela kuzine sobalarımız vardı. Hani fırını olan. Akşam oldu mu fırınına bazen patates, bazen kestane, bazen çayın yanına kek atılırdı. Hazır olduğu zamanda o sıcacık sobanın başında toplanılır ve yürekleri ısıtan sohbetler yapılırdı. O sıcacık sohbetler, aile bağlarını kuvvetlendiren en büyük güçtü. O zamanlar yaşlı anne ve babalar, bir yük olarak görülerek huzurevlerine gönderilmez, tam aksine evin baş köşesinde oturtulurdu. Onlar, evin bereketi ve huzuru kabul edilirdi. Gerçekten de öyleydi.
Eskiden çocuklar ilkokula giderken siyah önlük giyer ve beyaz yakalık takarlardı. Ortaokula geçildiği zaman takım elbise giyen ve kravat takan çocuklar, bir üst kademeye çıkmanın onurunu yaşarken 5 yıl boyunca emek veren ilkokul öğretmenlerini asla unutmazlardı. Şimdilerde ise önlük yerine kitaplar tek tip. Tek tip beyin yetiştirmeye çalışan öğretmenler ise tüm saygınlığını yitirdi. Şimdi ortaokul sona giden çocuk ilkokul öğretmeninin ismini hatırlamıyor. Çünkü haklı olarak değer vermiyor.
Eskiden insanların inandıkları ve sadece inanmakla kalmayıp uğruna öldükleri davaları vardı. Zerre kadar değer vermedikleri dünyanın düzenini değiştirmek için can veren insanların yaşadığı dünya gerçekten güzeldi. Şimdilerde ise insanlar, dünyaya değer veriyorlar ama inandıkları bir davaları yok. Tüm düzen çıkar üzerine kurulmuş.
Eskiden erkek çocuklar sokaklarda top oynayarak, kızlar ise ip atlayarak, sek sek oynayarak büyürlerdi. Şimdilerde ise televizyon dizileri, bilgisayar oyunları ile zehirlenerek büyüyen çocuklarımız, hiçbirimizin umurunda değil.
Teknoloji, o güzel sevdaları, o güzel aileleri, o güzel çocuklukları ve daha birçok güzel değerimizi çaldı bizden.