Yaşamın kuralları vardır. Bir de insanların kendi ürettikleri ve adına sistem dedikleri kurallar. Biz, farkına varmasak da bu iki kurallar topluluğu arasında çoğu zaman çatışma yaşarız.
İnsanlar, genelde yaşamın kurallarını ihlal ederek sistemin kurallarına göre yaşamaya çalışır. Çünkü sistemin kurallarının kendisini daha güçlü kılacağına inanır. Gücü arkasına alan insan ise sistemin kurallarını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanabileceğine ve böylelikle haddini aşarak yaşayabileceğine inanır.
İnsanlar, bu inanışlarında çoğu zaman haklı çıksalar da sistem, her zaman insanlara kaymak yedirmez. Zamanı geldiği zaman bedel ödetmesini de bilir. Sistemin ödetmediği bedeli ise yaşam kuralları vicdan azabı olarak ödetir.
İnsan olarak dünyaya gelmekle insan olunsaydı dünyada sistemin değil, yaşamın kuralları hakim olur ve çocuklar, analarının kucağında bombalanmazdı. Bugün dünyayı kana bulayan zihniyet, yarın insan olarak zaten anılmayacak.
Bugün sistemin uşağı olarak emek vermeden bir yerlere gelmeye çalışanlar, o arzuladıkları yerlere geldikleri vakit adam olacaklarını sanıyorlarsa çok yanılıyorlar. Çünkü böylelerine adamdan daha çok zibidi kelimesi yakışır. Bu tipler, para, makam ve mevki için her şeylerini verirler. Sadakat kelimesi ise bu tiplerin literatürüne hiç girmemiştir.
Ama insanlık, bunlara hiçbir zaman muhtaç olmamıştır. İnsanlık, sadece insan olanlara muhtaçtır. Çünkü onların omuzunda yükselir.
Ve her insan, mazisinin eseridir. Dünyanın en kudretli insanları dahi mazisinden kaçamaz. Bu yüzden insan utanacaksa mazisinden utanmalı.