Türk milletinin kahramanlarından olan Halit Molla, Sakarya'ya bağlı Kaynarca ilçesinde 1887 yılında dünyaya geldi. Medrese eğitimi alan Halit Molla, 1915 yılında yapılan Çanakkale Savaşında Arıburnu cephesinde düşmanla çarpıştı. Suriye Cephesinde ise İngilizler ile çarpışırken esir alındı. Yunanlıların Akmeşe- Kandıra-Kaynarca bölgesini işgal ederek köyleri yakmalarının ardından ağabeyi ve kardeşinin de içinde olduğu ortalama 50 kişiden oluşan milli bir çete kurarak bölgede bulunan Ermeni, Rum ve Hristiyanların oluşturduğu azınlık çetelerini sindirdikten sonra Yunanlılara karşı mücadele etmiş ve Seyifler Savaşında Yunan komutanı öldürmüştür. Aynı savaşta ağabeyi olan Aşır Ali ise şehit düşmüştür.
Halit Molla, 87 gündür düşman işgali altında bulunan Adapazarı'na, 21 Haziran 1921 tarihinde saat 04.00 sularında girerek şehirde kontrolü sağlamış ve Orhan Camiinde sabah ezanını bizzat kendisi okumuştur. Halit Molla, daha sonra müfrezesiyle birlikte düşmanın peşini bırakmamış, İzmit ve Bahçecik civarına geçerek Yunanlılar ile savaşmayı sürdürmüştür.
Milli Kahramanımız Halit Molla, sadece düşmana karşı verdiği mücadele ile değil, yaşantısıyla da örnek olmuştur. Örneğin Milli Mücadelenin zaferle sonuçlanmasının ardından şahsına bağlanan istiklal maaşını devlete bağışlamış, kendisine verilmek istenen yüzlerce dönüm arazi ile 4 dükkanı ise "Ben, yer ve yurt sahibiyim. Muhtaç insanlara verilmesi daha doğru olur." diyerek ret etmiştir. Ömrünü ise öğrenci okutarak ve çiftçilik yaparak tamamlamıştır.
Benim merak ettiğim asıl konu Halit Molla, parası, makamı ve mevkisi olmayanların adam yerine koyulmadığı, yaşamdaki en büyük değerin maddiyat olduğu günümüz insanlarını görseydi ne düşünürdü?
Kendisine bağışlanan İstiklal maaşını, yüzlerce dönüm araziyi, Uzun Çarşı'da dört dükkanı almadığına pişman olur muydu?
O, pişman olmaz ve bugünde aynı şeyi yapardı ama günümüz insanları, 'Vay enayi vay' demekten kendini alamazdı.
Sizce Halit Molla, bütün imkanlar ayağına serilmişken hiçbirini kabul etmeyerek neden öğrenci okuttu ve çiftçilik yaptı?
Çünkü Halit Molla, İstiklal Mücadelesinin en önemli kahramanlarından biri olsa da O, bir memleketin kaderinin savaş ile değil, bilgi ve üretim ile çizildiğini çok iyi biliyordu. O, adamlığın şekil ile değil, kafatasında taşınan beyin ve o beynin, bilgiyle donatılmasıyla olduğunu da biliyordu.
Halit Molla, bu bildiklerinde sonuna kadar haklıydı. Çünkü bedenin yaşamdaki istikametini ve davranışlarını belirleyen tek şey bilgidir.
Müslüman, beynini yeterince bilgiyle donatmadığı takdirde İslam'a verdiği zararı gavur veremez.
İşte Halit Molla, bu zararın önüne geçebilmek için araziyi, dükkanı, maaşı alıp yaşamın keyfini sürmek yerine, cehaletle savaşarak cefasını çekmiş. Yan gelip yatmak yerine çiftçilik yapıp üreterek örnek olmuştur.
1951 yılında düzenlenen kurtuluş şenliklerine katılan Halit Molla, göndere bayrak çekme onuru kendisine verilince bu onurun, Adapazarı'nda göndere ilk bayrağı çeken Kazım Kaptanın olduğunu belirtse de Kazım Kaptan, 'Şehre ilk Halit Molla girdi. Bu onur, onundur.' Demiş ve birbirlerine karşılıklı jest yapmışlardır. Daha sonra ise halkın gözyaşları ve alkışları arasında göndere bayrağı beraber çekmişlerdir.
Memleketin, bugün böylesine hoşgörü ve tevazu sahibi, gönlü zengin, bilgiye değer vererek cahilliği en büyük düşman kabul eden, kazanmanın yolunun beleşçilikten değil, üretimden geçtiğine inanan yiğitlere öylesine ihtiyacı var ki...