Hepimiz, verdiğimiz kararların neticesi olan hayatları yaşıyoruz. Ancak yarınlarımızı teminat altına almanın yolunun geçmişten çıkarılacak derslerle bugünden geçtiğinin farkında değiliz. Bunun içinde ömrümüzün çoğu ağlanmak, sızlanmak ve üzülmekle geçiyor.
Yaşamlarımızda birçok dertle mücadele ederek baş etmeye çalışıyoruz. Aslında önemli olan derdimizin çok olması değil de derdimizi anlatacak kimsenin bulunmaması. Öyle bir zamandan geçiyoruz ki herkes, kendi derdinin peşine düşmüş. Kimsenin kimseye sevgisi, saygısı ve hürmeti kalmamış. Ah de vefa ise ayaklar altında. Hal böyle olunca da dertlerimizin yaşantılarımıza yaptığı baskı yüzünden nefes alamıyoruz.
Kendisiyle buluşamayan insanların, etrafındaki insanlarla buluşmasını veya dertleşmesini beklemekte polyannacılığa kaçacağı için ilk önce insanları, kendisiyle barıştırmak gerekiyor.
Günümüzde yaşamayı başaramayan insanlar, karanlık dünyalarını aydınlatacak bir el bekliyorlar. Ama o el, insanın yine kendisidir. İnsan, kendi karanlığını kendisi aydınlatmaya muktedirdir. İnsan, kendi karanlığını aydınlattığı takdirde söyleyecek sözü olacaktır.
Haydi! Kendi karanlığımıza el atalım ve bizimde yaşamda söyleyecek bir sözümüz olsun…