İnsanlar, günümüzde yeni yeni modern modern ve lüks şehirler inşa ediyorlar. Bu modern ve lüks şehirlerde geçmişe göre oldukça lüks ve rahat yaşam süren insanlar, mutsuz ve huzursuzlar. Bugünün rahat ve lüks yaşamındansa geçmişin mutlu ve huzurlu yaşamını arıyorlar. Geçmişe göre bugün eksik olan ise modern şehirlerin evlerinde, caddelerinde, sokaklarında, insan ilişkilerinde sevgidir. Yaşamlarından sevgiyi çıkaran ve yerine parayı koyan insanların yaşamları gün geçtikçe griftleşiyor. Bu grift yaşamlarda değerli hiçbir şey yaşayamayan insanlar, geçmişe özlem duyduğu gibi onun hatıraları da yaşamlarındaki en değerli hazine oluyor.
Modern ve lüks şehirlerde sanatını, gelenek ve göreneklerini, tarihini unutan insanlar, yaşamlarına bir anlam yükleyemedikleri için yaşamla mücadele edemiyor, kendilerini geliştirecek olan meraktan yoksun kalıyor ve geleceğe dönük hayaller kuramadığı için ruhunu besleyemiyor.
İnsanların, yaşamlarında ahenk içerisinde bir musiki yakalayabilmesi için geçmiş ile geleceğini bütünleştirmesi gerekir. Bu bütünlük sağlandığı zaman meyveye durmuş bir ağacın, bir çiçeğin dalı gibi üretken olan insanların yaşamlarında bir ideoloji, bir anlam olacak. Yaşamlarına anlam katan insanlarda hem kendileriyle hem de çevreleriyle uyumlu olacağından kendileriyle barışık, mutlu bir yaşam sürecekler.
Dünyanın en şanssız varlıkları ise bu modern ve lüks şehirlerde yetişen çocuklardır. Çünkü onların mutsuzlukları ta çocukluk döneminden başlıyor. Modern ve lüks evlerin içerisinde bilgisayar, tablet ve cep telefonu üçgenine hapsolan çocuklar, sokağın o demokrat havasından yoksun büyüyorlar.
Eskiden böyle miydi?
İster zengin, ister fakir olsun her çocuk sokağa çıkar ve çoğu kendi icatları olan bedava oyuncaklarla oyunlar oynarlardı. Bu oyuncak kimi zaman paslı bir konserve kutusu, kimi zaman gazete ve ambalaj kağıtlarının sicimle sarılmasından elde edilen top olurdu. Bu basit ve bedava oyuncaklar, çocukların fikir dünyasını enginleştiriyordu. Bu basit oyuncaklar, sokağın eşitlikçi ve demokrat havasını koruyordu. Ne zamanki sokağa bisiklet, meşin top gibi değerli oyuncaklar giriverdi, o zaman sokağın eşitlikçi ve demokrat havası bozuldu. Ailelerin maddi durumları sokaktaki çocukların oyunlarına etki etmeye başladı. Maddi durumu iyi olan ailelerin çocukları, değerli oyuncakları ile sokakta söz sahibi olurken, fakir aile çocukları bunlara itimat etmek zorunda kaldı. İşte bugünkü mutsuz insanların, mutsuzluğunun baş mimarı sokağın demokrat ve eşitlikçi havasının bozulmasıdır. Sokakta bozulan eşitlikçi ve demokrat hava daha çocuk yaşta gönüllerde tamir edilemeyen yaralar açtı. İnsanlar, daha çocuk yaşta sokakta oyun oynarken güç karşısında boyun eğmeyi, itaat etmeyi öğrendi. Bugün ise sokaklarda oynayan çocuk bulamıyoruz. Ve geleceğimiz dört duvar arasına hapsolmuş esir çocuklara emanet…
Bugün modern şehirlerin içerisindeki lüks evlerimiz huzur kaçıran mekanlar olmuş. Çocuklarımız kafes içerisinde yetişiyor. Sosyal sivriliklerimiz her geçen gün artıyor. Bizleri, yaşamın güzellikleriyle buluşturacak kalemlerden yoksunuz. Araştırmak, bilgi edinmek, dünyada gelişen olayları doğru okumak yerine kahvehane köşelerinde taş ve kağıt oyunları oynamayı, oynarken de dedikodu yapmayı tercih ediyoruz. Kalem sohbetlerine vakit ayırmadığımız için akıl fukarası haline gelmişiz. Ondan sonrada kırılıp bir kenara düşü veriyoruz.