Hepimizin malumu olduğu gibi günümüzde dertleşecek insan bulmak çok zor. Çünkü dertleşmek için karşındaki insana güvenmek zorundasın. Bu güven ise günümüzde yitirilmiş durumda. Hatta öyle bir yitirilmiş ki yaşamlarını aynı çatı altında paylaşan eşler dahi sırlarını birbirinden saklar hale gelmiş. Anlayacağınız; eşler dahi birbiriyle dertleşmezken, dostların dertleşmesini beklemek abes olur.
İnsanların, birbirlerine olan güvenlerini yitirmesinde yanlış yargılamaların ruhta açmış olduğu yaraların etkisi büyük. Ruhları yaralı, kanatları kırık insanlarda ise şefkatten eser kalmamış. Herkes, deli gibi birbirini haksızlıkla suçluyor. Oysa insanların hepsi haksız. Çünkü insanlar, sadece gerçeğe ama sadece gerçeğe odaklanmış. Duygularını, ah de vefayı hiçe sayıyor. Paraya, makama, mevkie göre değer biçiliyor. Kültüre ve eğitime verilen değer sıfır.
Kendisinden başka kimseye güvenmeyen günümüz insanı, kendi kendisiyle dertleşiyor. Çevresindeki yüzlerce insandan dertleşecek bir tek insan dahi bulamaması insanların acıklı halinin somut resmidir. Bu resmin sorumluluğu ise hepimizin omuzlarındadır.
Niye mi?
Fikir ve bilgimizi geliştirerek kendimizi eğitmek yerine, sadece cebimizi geliştirmenin yolunu arıyoruz. Hiçbir şey umurumuzda değil. Her şeyden korkuyoruz. Hiçbir işe yaramayan varlıklar haline dönüştük. Bir fonusun içerisine kendimizi hapsettik de yaşamı, sadece fonusun bize müsaade ettiği kadarıyla görüyoruz. Buna o kadar çok alışmışız ki o fonusun içerisinden çıkıp yaşamı kucaklamaya korkuyoruz.
Sonuçta insanların, kendi kendilerine dertleşirken ki halleri dahi acıklı. Çünkü insanlar, kendi kendilerine dertleşirken dahi bazı gerçekleri itiraf etmekten korkuyorlar.
İnsan, kendi kendinden niye ürker ki?
Çünkü korku ruhumuza işlemiş. Kendi kendimize dertleşirken dahi kendimize uydurduğumuz şeyleri zamanla gerçek zannetmeye başlıyoruz. Bu yüzden yaşamlarımız acayip ve akıl almaz hikayelere dönüşüyor. Kendi derdimizi, kendimize anlatırken dahi ağlayarak, bağırarak karanlık perdelerimizi yırtamıyoruz. Bu da ruhumuza öylesine derin bir acı veriyor ki şifa bulmaktan çok uzağız.
Günümüzün doğal hayat yaşayamayan insanlarının vicdanları, yaşama karşı kinle dolu. Zamanla büyüyen bu kin ise insanlığı uçurumun kenarına kadar getirdi. En ufak bir darbe ile uçurumdan aşağı yuvarlanacağını bilen insan ise kendisiyle dertleşmekten başka çare görmüyor.
Kendi kendine dertleşmek iyi de ya bunun verdiği aşağılık duygusu ne olacak?