Bilgi çağını yaşamak bizlere nasip olduğu için övünüyoruz ama bir tarafımız ne kadar kalabalıksa, öbür tarafımız o kadar yalnız. Yalnızlaşan insanlar ise korkularının esiri oluyorlar.
Gelin bilgi çağında insanların yaşadıkları korkulara bir göz atalım;
İnsanlar, birbirlerini sevmedikleri için gerçek anlamda komşuluk, dostluk ve akrabalık yapamıyorlar. Kaybetmek korkusu günümüz insanlarının zihnine nakış gibi işlendiği için günümüz insanları, birbirlerinden kaçıyorlar.
İnsanların, yaşamı, doğayı ve insanları sevebilmesi için kendilerini sevilmeye layık görmesi gerekir. İnsanlar, böyle bir liyakati kendilerinde görmediğinden dolayı sevilmek istemiyorlar.
Düşünmek, günümüzün en büyük korkusu hatta kabusu olan sorumluluk anlamına geldiği için insanlar düşünmek istemiyorlar. Düşünmemenin, bilinçsizlik olduğu düşünüldüğü zaman durumun vahametini varın siz düşünün.
İnsanlara dikkat ettiğiniz zaman herkes, kendi dünyasına kapanmış ve suskun. Gözleri çok şey anlatsa da dilleri konuşmaktan aciz. Konuşanın acımasızca eleştirildiği bir dünyada yaşıyoruz.
Duygularımızı içimize gömüyoruz. İçimize gömdüğümüz içinde çabuk yıpranıyoruz. Kendimizi bu kadar çabuk yıpratmamızın nedeni ise reddedilmek korkusu.
Yaşımız ilerledikçe psikolojik sendromlara girip girip çıkıyoruz. Layıkıyla yaşayamadığımız gençliğimizin yerini yaşlılığın almasından korkuyoruz.
Ölüp gidince kimsenin hatırına gelmemekten korkuyoruz. Çünkü boş bir hayat yaşadığımızın, ne çevremizdekilere ne de insanlığa bir faydamızın olmadığının farkındayız.
Meselenin özü yaşamayı bilmiyoruz. Yaşamayı bilmediğimi içinde ruhumuzu dış dünyanın zararlarından koruyamıyoruz. Yüzyıllar öncesinden gelen Aristoteles, Platon, Konfüçyüs felsefeleriyle yaşamlarımızı ikame ettirme peşindeyiz. Bilgeliği hep dışarıda arıyoruz. Belki de bilge biziz? Kaç kişi bilgeliği içinde aradı?
İnsanların, korkularının üstesinden gelmesi için kalkıp da dünyayı sorgulamasına gerek yoktur. Sadece kendi yaşantısını sorgulaması bile korkularının çoğunu yenmesi ve bilgelik yolunda büyük bir adım atması için yeterli olacaktır. Yaşamın zenginliği dışarıda değil, bizim içimizdedir.