Büyüklerimiz üç günlük dünya derler. Bu sözü duymayanımız yoktur. Duymasına duymuşuzdur da derinliğine bir türlü inemeyiz. Eğer inmiş olsaydık bu kadar egoist yaşayarak üç günlük dünyaya kök salmaya kalkışmazdık. Her türlü keyfin ve rahatın peşinden sorgusuz sualsiz koşarken, çile kapımızı çaldığında isyan etmezdik.
Dünya, çok acımasız ve gaddar. Herkesin yüzüne gülmüyor maalesef! Kimileri rahat içerisinde yaşarken, kimileri de çile rüzgarında savrulup gidiyor. İnsanoğlunun en büyük savaşı ise yaşamdır.
Peki, bu savaşın galibi kim olacak?
Rahat ve keyif içerisinde yaşayanlar mı?
Garip, düşünceli ve boynu bükük olanlar mı?
Dünyaya bakıldığı zaman kaybedenin yaşamdan kopmuş, bir köşeye büzülmüş gibi görünen garipler olduğu sanılsa da asıl kazananın ahirette belli olacağı herkesin malumu.
Herkesin bu dünyada bir rolü vardır. Garibanlıkta bir roldür, zenginlikte. Bu dünyada rolünün gereğini yerine getirenler, yaşam savaşından galip çıkacaklardır. Yani gariban isyan etmeyecek, zengin kibirli ve cimri olmayacak. Zenginin, garibe el uzattığı bir dünyada yaşam, garibi hırpalayamaz, ezemez.
Ama günümüzde hiç kimse, birbirinin halinden anlamıyor. Zengin, kibirli ve cimri, gariban ise isyanlarda. Birbirlerinden yaratık görmüş gibi kaçan insanlar, tebessüm etmeyi dahi unuttular. Egoistliğin pençesindeki insanlık, birbirlerinin gözyaşını silmeyen insanlık, çocukların ölümüne sessiz kalan insanlık, helal lokmaya haram karıştıran insanlık kaybetmeye mahkumdur.
İnsanlığın, artık özüne inmesi gerekir. Yaratılış gayesinin ve omuzlarına aldığı ağır yükün bilincinde olması gerekir. Şeytanın, insana kurmuş olduğu en büyük tuzak olan egoistlik tuzağına düşmemek gerekir. İnsan olmak için insanlara dokunmak gerekir.