İnsan, beşeri varlık olduğundan dolayı hata yapmaya müsait olduğunu bilse de hatalarını başkalarından gizlemeye çalışır. Oysa insan, o kadar aciz bir varlıktır ki başkalarından gizlediğini sandığı hatalarıyla zamanla kardeş olurlar. Çünkü gizlemek hiçbir şeyin çözümü değildir.
Yaşam aslında bir futbol maçı gibidir. Attığımız goller, yediğimiz goller, kazandığımız puanlar, kaybettiğimiz puanlar vardır. Ve kaybettiğimiz puanlar, kazandığımız puanların önüne geçtiği zaman yaşamımızın da ruhu kayboluyor. Yaşantılarımız hep kazanmak üzerine hesaplarla kurulu. Hatta yaptığımız hesaplar yetmiyor olacak ki bir de alternatif hesaplar yapıyoruz. Bizler, kazanmak üzerine hesap üstüne hesap yaparken o kadar yorgun düşüyoruz ki yaşamın tadına varamıyoruz. Aldığımız her nefesin ne kadar kıymetli olduğunu anlayamıyoruz. Peki, neyi kazanmanın peşindeyiz? Birinci sınıf bir yaşamımı. Yaşantılarımızı birinci sınıf yapmaya çalışırken yüreklerimiz ikinci sınıf bir yaşantıya sahip olursa. O zaman yaptığımız bu hesapların bir anlamı olur mu?
Bizler, bedenlerimizin yaşadığının ama ruhlarımızın öldüğünün ne zaman farkına varacağız?
Bizim asıl meselemiz yaşamımızdaki kurtlarımız. Bu kurtlarımız yüzünden başkalarına değil, kendimizi yenileyemediğimiz için sürekli kendimize yeniliyoruz.
Ve yaşamımız, yaptığımız hataların bedelini ödemekten başka bir anlam ifade etmiyor. Yaşantımızı hak ettiği yere getirmek için sorumluluklarımızdan kaçmamamız ve masum hayallerimizi sudan ucuz hatalara feda etmememiz gerekiyor.
Ve kazanma hırsımızın yaşantımızı tamamen esir almaması için bazen bu hırstan vazgeçmek gerek. Bir hırka, bir lokma ve bir kulübe. Gerisi yalan dünya…