İnsanlar için bir zamanlar en büyük servet onurdu. O bir zamanlardan günümüze kadar yapılan yolculukta en büyük servet, banka hesapları oldu. Onur, banka hesapları karşısında büyük bir değer kaybına uğrayınca insanlarda çaresiz kapitalizmin kölesi haline geldi.
Bir zamanlar en büyük serveti onur olan insanlar, bambaşka idi. En büyük dertleri sevmek ve sevilmekti. Mezhep farkı, din farkı, etnik kimlik farkı gözetmezlerdi. Onlar, ‘Yaradılanı, Yaradandan ötürü seven’ kendiyle ve yaşamla barışık insanlardı.
Yoksulluğa ve dertlere karşı sabırlı idiler. Her şeye rağmen kendilerine huzur verecek şeyleri cımbızla çeker bulur ve huzurlu yaşamayı başarırdılar. Onlar için yaşam kaşifi demek yanlış olmaz.
İnsanlığın en büyük servetinin onur olduğu dönemlerde kahpeliğe prim verilmezdi. Haksızlık karşısında el ele verilerek haksızlığa birlikte direnilirdi. Yoksulların gözetildiği, merhametin had safhada olduğu o günlerde yaşam herkese bayramdı.
İnsanlığın serveti artık banka hesapları olunca kahpeliğin etrafa yaydığı pis koku, bizleri yaşamdan iğrendirdi. Kişisel çıkarlar insanları bencilleştirince haksızlığa karşı dirençte kayboldu. Yosulların dışlandığı, merhametin olmadığı günümüz dünyasında yaşam herkese zehir oldu.
Çocuklarımıza güzel ve yaşanabilir bir gelecek bırakmak istiyorsak en büyük servetimiz yine onur olmalı. Kabarık banka hesapları çocuklarımızın geleceğini garanti altına alabilir ama mutluluklarının garantisi değildir.
Kendimiz kapitalizmin kölesi olarak mutsuz bir yaşam sürmüyor muyuz?
O halde çocuklarımızı niye kapitalizmin kölesi haline getirmeye çabalıyoruz. Çocuklarımıza, en büyük saadetin onur olduğunu, huzurlu bir yaşam için öncelikle kendimizden önce başkalarını yaşatmak gerektiğini öğretelim. Bundan korkmayalım.