Yokluk!
Bu kelimenin varlığı dahi ruhlarımızı ürpertir. Bu kelime aynı zamanda dünyadaki gözyaşlarının lokomotifidir.
Dünyadaki sefilliğin kaynağıdır yokluk. İnsanın gözünden buz gibi yaşlar akıtır da o yaşlar, insanın kalbini katılaştırır.
Herkes, bereketsizlikten bahsederken cebi kasteder de zamanın bereketsizliği kimsenin umurunda değildir. Oysa yokluğun fırtınasında Karadeniz gibi çırpınan sadece ceplerimiz değil, aynı zamanda zamandır.
Yokluk!
Ahir zaman insanının en büyük imtihanlarından biridir. Dozuda o kadar yüksektir ki insan, isyan noktasına varacak kadar korkuya kapılır. Ama isyana hakkımız yoktur. Bugün yokluktan korkuyorsak ya da yokluk içerisinde yaşıyorsak suçu ne Yaradanda ne de başkasında aramalıyız. Suçu bizzat kendimizde aramalıyız.
Niye mi?
Çünkü şükretmeyi bilmiyoruz. Haramı ve helali gözetmiyoruz. Yaşamlarımız kara bir zindan, kara bir sayfa!
Yokulktan çok korkarız da israf etmekten hiç korkmayız. Suyu, zamanı, ekmeği, yemeği o kadar israf ediyoruz ki dünyayı mahvediyoruz. Pasif ve amaçsız yaşantılarımızla çocuklarımızın geleceğinden çalıyoruz. Bir de yanılgılarla yaşadığımız sürece hakikati hiçbir zaman göremeyeceğiz.
Yokluğun tek çaresi paylaşmaktır. Bizler, paylaştığımız sürece yaşamlarımızdaki kara sayfa aklanacaktır. Bizler, zaten paylaşımcıyız diye düşünebilirsiniz. Bu düşüncenizde haklıda olabilirsiniz. Peki, paylaştıkça gözünüz sağa sola kayıyor mu? Hani etrafta kimler var misali. Yani paylaşımda bile çıkar devrede. Bu kadar boş ve ucuz olmayalım lütfen! Bari yaşamlarımızdaki kara sayfanın, yüzümüzü karartmasına izin vermeyelim.