Hepimiz, kendi çıkarlarımız doğrultusunda kendimize göre sahte bir cennet yaratmışız. Bu sahte cennette günahlarımız bizi boğuyor. Kendimizden başkasına itimat etmiyoruz. Sahte cennetimizdeki en büyük korkumuz ise zayıflık. Kimse, bu korkumuzu sezinlemesin diye üzerini sürekli zırhlarla örtüyoruz.
Sahte cennetimizde yoksulluğun bizi tükenişe götüreceğine inandırıldığımız için insani değerlerden yoksunuz. Bu yoksunluğumuz yüzünden karşılık beklemeden hiçbir şey veremiyoruz. Kendimizden başka herkese kör olduğumuz için düşenin elinden tutmuyoruz. Günahlarımızla yüzleşmediğimiz için sahte cennetimizin, gerçek cehenneme giden yol olduğunu anlayamıyoruz.
Peki, insan, kendine niçin sahte cennet yaratır?
İnsanın ahlaki değerleri yetiştiği çevreye göre şekillenir. Topluma aidiyet bilinci içerisinde yetiştirilen insan, ‘Biz’ bilinci ile yaşarken, dünyadaki her şeyin kendine hizmet etmesi için yaratıldığına inanan insan ise ‘Ben’ bilinci ile yaşar. ‘Ben’ bilinci ile yetiştirilen insan, vicdanının sesini susturarak rahat bir hayat yaşayabilmek için kendine sahte bir cennet yaratır.
İnsanın yaşamdaki en büyük eksisinin ne olduğunu hiç düşündünüz mü?
İnsanın yaşamdaki en büyük eksisi mükemmel diye bir şeyin olmadığını yaşarken öğrenmesidir. Hata, günah, kusur, ayıp, kötülük yaşamın doğal akışı içerisinde var olduğundan her insanın başına gelebilir. Önemli olan ise bunlarla birlikte yaşamaya alışmamak, ders alarak tecrübe etmektir.
İnsanın sahte cennetindeki en büyük ayıbı ise muhteşem olduğunu iddia ederek kendi kusurlarına karşı kayıtsız kalması, başkalarının kusurlarını ise affedecek erdemi gösterememesidir. İçinde bulunduğu en büyük zafiyet yaptığı yanlışları körü körüne savunması, insanlara tepeden bakarak mağrur olduğunu düşünmesidir. En büyük zevki ise insanlarla inceden inceye alay etmesidir. En büyük aptallığı ise tüm iyilikleri kendinden, tüm kötülükleri, kusurları karşı taraftan bilmesidir. En büyük azabı ise kendisinden sürekli kaçtığı için kendini sorgulamaması ve eleştirmemesidir.
Ve insan ruhu, bu sahte cennetin içerisinde öyle bir azap çeker ki bu azaba dayanamayan insan, yaşamının gül bahçesi olduğuna kendini inandırarak azabını dindirmeye çalışır.