Bu ülkede güneşin hiç girmediği karanlık evler ve o evlerde büyüyen yüreği yaralı çocuklar var. O evlerde yetişen çocuklar, sefildirler ama tafraya ve kibre şahit olmadan yetişirler. Bu çocukları yetiştirenler, bir Allah'ın huzurunda eğilirler, bir de bağcıklı ayakkabılarını bağlamak için.
Onlar, tam bir yaşam sanatçısıdır ve sanatlarıyla çocuklarına ilham verirler. Güneş, karanlık evlerini bir gün dahi olsa aydınlatmasa da onlar, sanatlarıyla çocuklarının yollarını aydınlatırlar.
Bu insanların cepleri boş olsa da gönülleri zengindir. Kimsenin ekmeğiyle oynamazlar. Vicdanlarını çok sık yoklarlar. Herhangi bir kimseye karşı kusurumuz oldu mu diye. Karınları peynir ekmekle doysa da yüreklerinin aydınlığın yüzlerine yansır. O aydınlık ise insana huzur verir. Bu yüzden onların güneş girmeyen karanlık evlerinde olan huzur, güneş giren aydınlık evlerde olmaz.
Onların güneş girmeyen karanlık evlerinde, yaşadıkları semtlerde çirkinlik itibar görmez. Televizyon dahi ahlaki yapılarını bozamadığından en değerli varlıkları kurulan dostluklardır. Adaletten ise asla taviz vermezler.
Günümüz sisteminde tek gerçek paradır. Bu yüzden yaşamdaki asalet ve zarafetle birlikte adalette tükenmiştir. Güneş girmeyen karanlık evlerde yaşayan yürekli insanlar ise paranın sağladığı bu zorbalık statüsüne karşı korlar. Bu statüye teslim olmamak için direnirler.
Güneş giren aydınlık evlerde yaşayan insanlar, kaybettikleri ve bir daha asla kazanamayacakları değerlerin farkında değiller. Farkında olmadıkları bir başka husus ise kapitalizmin ve emperyalizmin fikirlerini zehirlediği. Güneş, bu insanların evlerini aydınlatsa da kafalarını aydınlatamaz.
Güneş girmeyen karanlık evlerde ise insanların kafaları aydınlıktır. Kafası aydınlık olan insan ise zifiri karanlıkta dahi gideceği istikameti bulur. Diğerleri de düz yolda şaşar.
Ve çocuklar için doğmayan güneş, insanları üşütür.