Yaşamdaki çirkinlikler seline kapılan bir insan sürüklendikçe sürükleniyor ve sonunda çirkinlikler denizine varıyor. Çirkinlikler denizine varana kadar geçen zamanda kirlenen ruh ise çirkinlikler denizindeki hiçbir şeyi yadırgamıyor. Bu yüzden insanın, en başta çok dikkatli olarak çirkinlikler seline kendisini kaptırmaması gerekiyor. Sele bir kapıldı mı yüzme dahi kar etmez. Çünkü sel suyuna karşı yüzülmez. Artık akıntıya göre hareket etmekten başka çare yoktur.
İnsanlar, günümüzde sadece ekonomik çıkarlarının peşinden koştuğu için yaşamın zemini çok kaygan. Bu kaygan zemin ise her türlü çirkinliğe gebe olduğundan dolayı insanlar, yaşamdaki tüm güzellikleri göremiyorlar. Yaşamın güzelliğini fark edemeyen insanlar, dolayısıyla yaşamdan zevk almadıkları için yorgunlar.
Belki de yaşamın kirli tırnakları ruhumuzu sürekli tırmaladığı için bu kadar kötüyüz. Birbirimize güvenmiyor ve birbirimizden nefret ediyoruz.
Yaşamdaki çirkinlikler, bizleri idam sehpalarına götürerek boynumuza urganlar dolayabilir. Bizler ise ayağımızın altındaki sehpanın devrilmemesi ve o kahpe urgan iplerine teslim olmamak için alın terimizle mücadele edip yüzümüzün akıyla yaşamaya çalışacağız. Yaşamın tüm çirkinliklerine inat, yaşamın güzelliklerini kovalayacağız. Çirkinliklerin bizi boğmasındansa yaşamın güzellikleriyle biz, çirkinlikleri boğacağız.
Çirkinliklerin, yaşam gücümüzü ve enerjimizi yok etmesine izin vermeyeceğiz. Yaşamda çok şey kaçırdığımızı düşünsek de bazen oyun sonradan başlar misali düşünerek yaşama her an yeniden başlamaya hazır olacağız. Bitkisel değil, canlı bir yaşamın peşinden koşarsak yaşam bizden tüm güzelliklerini esirgemediği gibi istediğimiz her şeyi altın tepside bize sunacaktır.
Hayatta yanlışlarımız olacaktır. Hatta öyle yanlışlarımız olacaktır ki o yanlışların ruhumuzda açtığı yaraları dikemediğimiz için yaralarımızı yamayamayacağız. Yaşamımızın zift karası olan o yanlışlarımız yüzünden yaşamın güneş gören aydınlık taraflarını kaçırmayacağız. Yaşamın çirkinliklerine teslim olmayacağız. Aksi takdirde o zift gözlerimize çalınır ve yaşamdaki bütün çirkinliklerin kölesi oluruz.
Günümüzde kendini sorgulamayan insanların vicdanları paslanmış. Oysa kendini sorgulamak yeniden doğmak değil midir?
İnsanlar, yaşamdaki çirkinliklerin kölesi olmamak, kaybedilen değerlerin tarihi sorumluluğunu omuzlarında taşımamak istiyorlarsa yaşamlarını gözden çıkarmamalıdır.
Yaşantılarımızdaki gerçekler bizi her gün dövüyor. Yediğimiz dayak ise bizi öylesine yorgun düşürüyor ki çocukluğumuzun sahiline inerek dinlenecek gücü kendimizde bulamıyoruz.