Hepimiz, teknoloji çağında hayallerimize uçarak varmak isterken korkularımız kelepçeliyor ruhlarımızı. Tutamıyoruz bir türlü hayallerimizin elinden. Araya Berlin duvarı gibi korkularımız girmiş.
Korkularımızın kelepçelediği ruhlarımız, gökyüzünde özgürce uçan kuşlara imreniyor.
Ve ruhumuz, fikirlerimizi değil, korkularımızı besliyorsa bizleri, kimler ve ne zaman bu hale getirdi?
Bizleri, en başta kitaplardan uzaklaştırdılar. Kitaplardan uzaklaşınca ruhları tertemiz ama ceplerinde parası olmayan insanları, insan yerine koymazken ruhları kirli ama cepleri para dolu insanları, baş tacı ettik. Baş tacı ettiğimiz bu ruhları kirli insanların kirli elleri, çocuklarımızın tertemiz dünyasına uzandı.
Nasıl mı?
Televizyonlar ile, internet ile, bilgisayar oyunları ile, kısacası teknoloji ile çocuklarımızı, kitaplardan uzaklaştırdılar. Böylelikle yaşamın çocuklarımızın özgürlüğüne açtığı parantez, bu kirli eller tarafından kapatılmış oldu. Ve bugün, çocuklarımızın yüzüne bakacak yüzümüz yoksa onların temiz dünyasını koruyamadığımız içindir.
Bu ruhları kirli insanların, teknolojiyi mükemmel kullanarak bizlere öğrettiği en güzel şey ruhlarımıza saldıkları korkular sayesinde boyun eğmektir.
Ruhlarımıza salınan bu korkulara öylesine alıştırıldık ki haksızlıklar karşısında dahi korkudan sesimizi çıkaramaz olduk. Adam olmanın, insan olmakla eşdeğer olduğunu ruhlarımıza saldıkları korkularla unutturdular bizlere.
İnsana yatırım yapılmayan bir toplumda, kaliteli insan yetiştirmenin de imkanı yoktur. Böyle toplumlarda kitap okunmadığı için her şeyi kitabına uydurmakta kolaydır.
Bu ruhları kirli insanlarla mücadele etmek için artık yeter demenin zamanı gelmedi mi?
Zamanı geldi de geçiyor bile. Ama önce ruhlarımıza salınan korkularımızla mücadele etmek ve bu korkularımızın üstesinden gelmemiz lazım. En azından çocuklarımız için.