Geçen hafta Yalova ve Bursa tarafına doğru bir gezintiye çıktım. Niyetim keyifli bir gün geçirip biraz stres atmak olsa da ne yalan söyleyeyim daha fazla strese girdim. Nedeni ise tabii ki insanlar. İnsanlara şöyle bir göz attım da onlar da benim gibi stres atmak için gezmeye çıkmış ama keyifli değiller. Yüzleri gülse de yüreklerindeki yarayı gözleri ele veriyor. İnsanların bedenleri ile ruhları aynı yerde değil. Bunun için de gözün gezerken gördüğü doğa harikası manzaralar, ruha keyif olarak yansımıyor.
Teknolojik olarak zamanların en iyi döneminde yaşasak da iletişim açısından zamanların en kötü döneminde yaşıyoruz. İletişim çağında yaşadığımız iletişimsizliğin içimize kazıdığı acılar ve bu acıların ruhumuzda yarattığı hasar zor zamanlarda yaşadığımızın kanıtıdır.
Ruhumuzda depremler oluyor. Bu depremlerin etkisiyle ruhumuzda oluşan enkazların ruhumuza neler yaptığının farkında değiliz. Çünkü dönüp arkamıza bakacak cesaretimiz olmadığı için enkazın nerede olduğunu dahi bilmiyoruz. Bizimle beraber büyüyen ruhumuzdaki yaraların yüreğimizi kanattığına ve bu kanamanın bizi zayıf düşürdüğüne inanmak istemiyoruz. Ruhtaki yarayı iyileştirmenin imkanı yok ama en azından bu yaranın kabuk bağlaması için öncelikle yarayı kabul etmemiz gerekiyor. Ama biz, ruhumuzdaki yaraları kabullenmek yerine başka ruhlardaki yaraları görerek kendimizi teselli etmeye çalışıyoruz. Bunun ruhumuza iyi geldiğini sansak da mutsuzluğumuzun kaynağı tam da bu noktadadır.
Gözlerimize yerleşen hüznü kendimize dahi anlatamadığımız için kendimizde dahi eksiğiz. En iyi hikaye eksik biten hikayedir masalına inanmış gibi halimizden oldukça memnunuz. Yaşam hikayemizi eksik bırakanın ne olduğu üzerine hiç düşünmüyoruz. Çünkü düşündüğümüz zaman göğsümüze çöreklenen acıların nefesimizi kestiğini hissediyoruz.
İnsan etrafında sürekli düşman arar durur. Oysa İnsanın en büyük düşmanı yine kendisidir. Çünkü gücü ve menfaati elde etmek için gözlerini kör eden insan, hamurundaki kötülüğü devreye sokuyor. Oysa güce tapmanın insan ruhunda oluşturduğu manevi hasar, insanı kendi hayatından mahrum ediyor. Ve ruhundaki yaraların kendini zayıf düşüreceğinin bilincinde olduğu için de ruhsal yaralarını kabullenemiyor.
Kendisiyle savaşmaya gücü olmayan insanın, yaşama karşı açtığı savaşı kazanma şansı yoktur. Yaşama karşı verdiğimiz acemi savaşın sonu ise tükeniştir. Bunun için yaşama karşı profesyonel savaş vermeliyiz. Bunun içinde işe hatalarımızı ve yaralarımızı kabullenmekle başlamalıyız. Şeytanın ruhumuza üflediği sahte huzura kanmamalıyız. Bu dünyadaki en büyük günah, kendimizin günahsız olduğunu düşünmektir. Günümüzde ruhumuzu yaralayan en büyük günah ise merhametsizliktir.