Şimdi oturup dağlardaki çiçeklerin, böceklerin çeşitlerini saysak saymakla bitiremeyiz. İşte insanları gurbet ellere savuran, gönlünü sıla özlemiyle yakan nedenlerde dağlardaki çiçek ve böcekler kadar çeşitlidir. Belki de bu yüzden insan, kendisini yakan sıla hasretini anlatamaz, gönlündeki yarayı ifade edemez. Kendisini çıkmaz sokaklarda hisseder de kimselere bir şeycikler diyemez.
Gönlü, gurbet ellerin karanlık dehlizlerine hapsolmuş insanın yüreğine memleket sevdası düşer. Böyle bir gönle sıla güneşinin ışığı sızdığı zaman bir deniz gibi dalgalanır, bir kuş gibi çırpınmaya başlar. Eski günler, eski anılar akla gelir, kurulan hayaller umutlara dönüşür ve gönüldeki kanayan o yara, bir an içinde olsa kabuk bağlar.
Gurbet elin çileli yaşamı insana öyle duygular aşılar ki bu duygular, zamanla olgunlaşır, yeşerir ve insanın yaşamına yön veren fikirler haline gelir. Memleket sevdası insanın gönlünü sardığı zaman insan, bir liman gibi bu fikirlere sığınır. Bu limanda dinlenir ve kendisini yeniler.
Memleket sevdasıyla kor gibi yanan insanın yüreği, yaşamın öyle derinliklerine iner ve insan, bu derinliklerde öyle bir bilinç elde eder ki bu bilinç, dil ile söze döküldüğü zaman o sözler, bir koltuk değneği gibi insanı, hatta toplumu ayakta tutar.
Her insanın yaşamının bir yüklemi ve bir de öznesi vardır. İnsan yaşamının öznesi memleketi, yüklemi ise yaşadıklarıdır. Özne zayıf olursa yüklemi taşıyamaz. O zamanda yaşamın anlamı çöker ve insan, çile denilen çığın altında nefessiz kalır. Kendisini o çığın altından tutup çıkaracak bir el arar ama hiçbir elin gücü, insanı o çığın altından tutup çıkarmaya yetmez.
Gönlü memleket sevdasıyla yanan insan için en büyük tehlike ise kendisini değişime kapatmasıdır. İnsan, gurbet elde kendisini değişime kapatırsa sudan çıkmış balık gibi olur. Laf fukaralığı ile kendisini topluma kabul ettirmeye çalışır. Yaşamındaki dengeleri yerine oturtamadığı içinde maddi açıdan zengin bir yaşam sürse de manen fakir kalır. Gurbet eldeki insanın yaşam yolculuğundaki en önemli azığı muhabbetidir. Ve yol uzadıkça çile artar, çile arttıkça azık kıymetlenir.
Memleket sevdası, insanın gönlüne bir düştü mü insan, yaşamın paylaşmadan, sevgiden ve uyumdan ibaret olduğunu anlar. Bu yüzden gönlündeki sevgiyi cömertçe diğer insanlarla paylaşır. Paylaştıkça da gönlündeki sevgi denizi, okyanusa dönüşür.
Oysa insan, sılasında da olsa, gurbette de olsa yaşam başlı başına bir göçtür. Ayrılıklar kanatsa da insanın gönlünü insan, su gibi aziz olmasını bilmeli, parçadan bütüne doğru yaşamla kaynaşmalıdır. Ve memleket sevdası insanın yüreğini yakıp kavursa da o yürek içe büzülmemeli, tam aksine dışa açılmalı ve insanlığa ışık saçmalıdır.