Zeki ve becerikli bir insan olmaktan öte kendi hakikatlerimizin sırrını çözerek o yolda ömür harcayabilmek önemlidir. Ancak gururumuz, hakikatlerimizin önünde olduğundan hakikatlerimizi dışlayarak yaşıyoruz. Bunun içinde iç dünyamızda meydana gelen yıkımların önüne geçemiyoruz.
Gururumuz, nefsimizi okşadığı için bir insanın, hakikatlerinin sırrına ermesi, erse de o doğrultuda yaşaması kolay değildir. Yaşamdaki en büyük zoru başararak hakikatlerinin sırrına eren ve hakikatleri doğrultusunda dimdik bir duruş ile yaşayan insanlar ise toplumun önemli bir kısmı tarafından acımasızca eleştirilmekte ve dışlanmaktadır. Ama insan, hakikatlerinin sırrına bir erdi mi kendini gerçekleştirdiğinden toplumun gösterdiği yanlış yola bütün olumsuzluklara göğüs gererek sapmazlar. Yaşama esas emek veren bu insanlar, gerekirse yalnızlaşmayı göze alırlar ama hakikatlerini değersizleştirerek kendilerine ve insanlığa ihanet etmezler.
Hakikatlerinin sırrını keşfeden insanlar, toplumu kendi hakikatlerinin çizgisine çekmeye asla çalışmazlar. Çünkü onlar, herkesin kendi hakikatleri olduğuna ve bu hakikatleri doğrultusunda yaşaması ve kendi hakikatleri uğruna mücadele vermesi gerektiğine inanırlar. Bu inanç sayesinde toplumun kendilerine değil, kendilerinin topluma muhtaç olduğunun bilincinde olarak yaşarlar. Toplumdaki eksiklikleri kendilerinde ararlar. Toplumun kaliteli bireylerden oluşması için birçok fedakarlığa katlanırlar. Mükemmel olduklarını düşünerek kendilerini aldatmak yerine koşulsuz severek özellikle çocuklara sevgi aşılamaya çalışırlar. Yaşamda nefret ettikleri ve kınadıkları tek şey ise insanların birbirine karşı olan sevgisizliğidir.
Hakikatlerinin sırrına eremeyen insanların içler acısı hali içlerini parçalar. İç dünyalarında yaşadığı yıkımın acısı ve yardım çığlıkları yüzlerinden okunsa da yardım isteyemediklerinden yardım elini uzatamamalarının suçunu dahi kendilerinde ararlar. Onların böylesine derin bir acıya ömür boyu mahkum olmasını ve değer kaybetmelerini içlerine sindiremezler. İç yaşantıları ile dış yaşantılarını bütünleştiremeyen insanlar tarafından daima suçlansalar da kusuru bu insanlarda aramazlar. Onlar, asıl kusurun bu insanları çaresizlik ve öfke içerisine iten eksikliklerde olduğunu bilirler.