Dünyaya şöyle bir baktığımızda öyle insan kitleleri karşımıza çıkar ki sadece modernliği ile övünür. Bu kitlelere, modernliğin neyi ifade ettiğini sorsanız öyle kala kalırlar. Çünkü bilgiden yoksunlar. Kibar konuşmakla, şık giyinmekle, saça başa şekil vermekle kendilerini insanlığa kabul ettirmeye çalışırlar. Bunlara palyaço kılıklı bedbahtlar demek tam yerinde olur.
Bu palyaço kılıklı kitleler, maneviyattan bi haber oldukları için insanlığı tam kalbinden vuruyorlar. Özleri ile sözleri birbirini tutmuyor. Bunlarda insana değer sıfır iken maddiyata değer sınırsızdır. Bu yüzden maddi çıkarları söz konusu olduğu zaman bu çıkarların peşine at gibi koşturmaktan kendilerini alı koyamazlar. Kısacası yaradılışın gayesine aykırı yaşarlar da burunları kaf dağında olduğu için kendilerine laf söyletmezler.
Oysa maneviyatın peşinde giden bir insanın sinesinde her daim bir kor vardır. Bu kor ile pişer insan, bilinçli yaşar. Karanlıkları aydınlatır. Parçalanmış yüreklere derman olmaya çalışır. Nice gariplerin feryadının acısını yüreğinde hisseder de Yaradana el açarak Ya Rabb! Ya Rabb! Ya Rabb! der.
Hakk için yanmayan yürekler, dostun sinesindeki acıyı anlayamaz. Bu yüzden etrafınızda palyaço kılıklı insanlar, sinenizdeki acıyı anlayamazsa, nitekim anlayamaz da onlara kızmayın. Onlar, sadece paranın geçerli akçe olduğu bir dünya görür de bir Yunus’u, bir Mevlana’yı, bir Şems’i, bir Hacı Bektaş Veli’yi anlayamazlar. Onların muhabbeti de, sevgisi de, saygısı da çıkar içindir. Çıkarları bittiği zaman her şey biter.
Aramızda yeryüzü sakinlerinden sıkça bahsedilir ama yeraltı gariplerinden bahsedildiğini kolay kolay duymazsınız. Dünyayı öyle bir sahiplenmişiz ki sanki dünyanın mülkü bize kalacak.
Kim bilir?
Bir nefes sonra belki de olmayacağız.