Şu dünyada kimliğimiz ne olursa olsun hepimiz bir garip insanoğluyuz. Garipliğimize anlam katan ise kişiliğimiz ve karakterimizdir. Kişiliğimiz ve karakterimiz sayesinde yaşam pusulamızı elimizde tutar ve kendi çizgimizde özgün bir şekilde ilerleriz.
Dünya, koca bir okyanus. İnsan, bu okyanusta garip bir balık. Okyanustaki hazine, garip balığın gözlerini kamaştırıyor. Okyanusu sahiplenmeye kalkışıyor. Bütün benliğini bu hazine ile birleştirince ruhu bu hazinenin esiri oluyor. Böylelikle balığın, koskoca okyanusta yalnızlık öyküsü başlıyor.
Balık bilmez ki o okyanus, şimdiye kadar kimleri öğüttü. Bu öğüttüklerinin kimi o okyanusta padişah, kimi kendi halinde ve sıradandı. Kimileri kazanarak, kimileri kaybederek gitti. Balık, o okyanusta geçici bir yolcu olduğunu unutmuş da okyanustaki hazinenin büyüsüne kendisini kaptırmış. Asıl hazineden ise kendisini yoksun kılıyor.
Balık, gözlerini okyanusun her tarafında gezdiriyor da bir dönüpte kendi haline bakmıyor. Bir bakabilse kendini kandırdığını, içerisinde bulunduğu suçluluk psikolojisini anlayacak. Kendisini dar bir çemberin içerisine hapsettiğinin, sevmediği için gönlünün kirlendiğinin farkına varacak.
Balık, okyanusta huzur istiyorsa gülde diken, dostta kusur olduğunu kabullenecek. Gülün dikeni elini, dostun kusuru yüreğini acıtacak ama o acı ile olgunlaşmasını bilecek. Okyanusun dilinden anlayacak ki balık, içindeki iyilikleri yaşatsın, kötülükleri de öldürsün. Okyanusta geçirdiği her an bir şeyler yitirdiğinin farkına varsın da ucuz yaşamlar peşinde koşmasın.
Okyanustaki garip balığın asıl anlaması gereken ise okyanusu ne kadar kirletirse yaşamını da o kadar değersizleştirir.