İnsanlar, sorumluluk aldıkları zaman özgürlüklerinin kısıtlandığını düşündükleri için sorumluluk üstlenmekten mümkün olduğunca uzak dururlar. İnsanlar, özgürlüğü her istediklerini yapabilecekleri şeklinde tanımlasalar da özgürlük, bu tanımın içine hiçbir zaman girmemiştir. Özgürlüğün asıl tanımı insanların, kendilerini tanıması ve kendilerini bilmesidir. Bu yüzden de dünyada çok az insan, özgürlüğün tadına varabilmiştir. Tarihte gerçek özgürlüğü tadan insanlar, içsel olarak kendilerini gerçekleştiren ve kendilerini bilinçlerinde özgür kılarak farkındalığa sahip olan insanlar olmuşlardır. Özgürlüğü, herhangi bir nesnede ya da maddiyatta arayan insanlar, kendilerini özgürleştirmek yerine arzularının ve hırslarının esiri etmişlerdir. İnsanlar, bir şeyle özgürleşmeye çalışmanın gerçek özgürlüğe giden yol olmadığını bilmelidir. İnsanlar, normal yaşantıları içerisinde ne kadar özgür olduklarını sorgulamazlar. Ancak birisi, bir sorumluluk yüklemeye kalkıştığı zaman insanlar, ne kadar özgür olduklarını sorgulamaya başlarlar. Çünkü insanlar için özgürlük, bilinç altında sorumluluklarını yerine getirmemektir. Bu da insanları ‘Ben Merkezci' bir duruma sürüklediği için günümüzde insanlar, sadece şahsi çıkarlarına hizmet eder hale gelmişlerdir. İnsanlar, yaşamdan beklentileri ile gerçek dünyanın gerektirdikleri arasında bir uyum kurabildiği sürece içindeki çelişkilerinden kurtularak düşünce ve davranışlarıyla ahenk içinde bir yaşam sürebilir. Ayrıca çelişkilerinden kurtulan insanın psikolojik gerginliği azaldığı için kendisini daha özgür hisseder. Toplumun içerisinde olduğu çelişkilerde insanların özgürlük alanlarını kısıtlamaktadır. Örneğin bir yönetici, kendi sorumluluk çerçevesinde demokratik bir şekilde hareket ettiğini söyleyip de sadece kendi fikirlerini uygularsa gruptaki diğer insanlar, ifade özgürlüklerinin kısıtlandığını düşünerek kendilerini, zincirleri yöneticinin elinde olan bir hayvan gibi hissedebilirler. Özgürlük ve sorumluluk arasındaki bağın sağlıklı kurulabilmesi için insanların, çocuk yaşlarda bu iki algı hususunda eğitilmesi gerekir. Çocuk yaşlarda sorumluluk almayı öğrenemeyen insanlar, ilerleyen yaşlarda sorumluluk üstlenmeye başladıklarında bunu, özgürlüklerinin kısıtlanması olarak algılayacağından kendisiyle ve etrafıyla çatışmaya başlayacaktır. Anne ve babalar, çocuklarının özgürlük ile sorumluluk arasında kuvvetli bir bağ kurabilmesi için çocuklar üzerinde bolca gözlem yapmalı ve taşıyabileceği sorumlulukları çocuklarına yüklemelidir. Böyle olduğu takdirde çocuğun, kendine olan özgüveni gelişecek ve ilerleyen yaşlarda toplumsal kuralları bir yük gibi algılamayacağından toplumla daha sağlıklı ilişkiler kurabileceklerdir. Özgürlük, toplumsal kurallar ve sorumluluk arasındaki bağ, çocuklara küçük yaşta mutlaka kazandırılmalıdır. Aksi takdirde çocuklar, yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde önce davranış bozuklukları, sonrada kişisel bozukluklar gösterebilir. Sorumluluk bilinci gelişmeyen insanlar, özgülüklerinde sınır tanımadıkları için insanlarla olan ilişkilerinde kırıcı olabilirler. Kişi, özgürlük alanının sorumluluk alanı ile paralel olduğunun bilincinde olduğu takdirde daha verimli sosyal ilişkiler kurabilir. Toplum, gerçekten özgür olan insanlarla gelişir. Gerçekten özgür olan insan ise toplumun iyileşerek refah seviyesinin yükselmesi için kişisel sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğinin bilincinde olur. Sorumluluklarının bilincinde olarak kendisini gerçekten özgür hisseden insan, toplumda başkalarının eksikliklerini gözlediği kadar kendi eksikliklerini de gözleyerek kendi eksik ya da hatalı yanlarının bilincine vararak neler yapabileceğini sorgulamaya başlar.