Yaşam acımasızdır. Çünkü yaptığımız en ufak bir hatayı affetmeyerek kalbimize nüksettirir. Yaşam, kalbimizi kırar ama biz, yine yaşama tutunmaya, yaşamla savaşımıza devam ederiz. Üstelik sonunda yaşamın kazanacağını bilerek.
İnsanların, yaşamla olan savaşlarını daima yaşam kazanır.
Neden mi?
Dünyada padişahta olsa kalbi kırılmadan mezara giren insan yoktur. İnsanlar, öldükleri zaman gözleri açık gider. İnsanların, gözleri açık gitmesinin nedeni kalp kırıklıklarının arkasından bakması ve yaşamla olan mücadeleyi kaybetmenin pişmanlığı olabilir mi?
Dünyada hiç kimse özgür değildir. Çünkü herkes, kırık kalplerindeki acıyı başkalarına anlatacak kelime bulamadığı için acılarını yalnız olarak yaşamaya mahkumdur. Bu yüzden de sadece özgür olduğumuzu zannederiz.
Kimimizi vuslata ermeyen aşklarımız, kimimizi dostlarımızın ihaneti, kimimizi hayatın silsilesi virane etmiştir. Bu yüzden kendimizi hayat karşısında yorgun, gönlümüzü durgun, milyonlarca insanın yaşadığı koskoca şehirlerde yalnız hissederiz.
Buna kader yalnızlığı diyebiliriz. Çünkü bu yalnızlığı yaşamak insanların kendi tercihi değildir.
Kader yalnızlığı çeken insanlar, kalp kırıklarına, hayatın haksızlıklarına aldırış etmemekte gönlünün hapishanesi olan kırık kalpler durağında yaşam yolculuğuna devam etmektedir.
Gönlümüzü, ilk önce masmavi denizlere, oradan da okyanuslara açabilmek için bütün mücadelemiz.
Peki, kendimizi her seferinde neden uçurumun kenarında buluyoruz?