İnsanlar, ağızlarından çıkan sözlere dikkat etmedikleri için dillerinin esiridirler. Dillerinin esiri olan insanlar ise davranışlarını söylemlerine göre şekillendirmek zorunda kaldıklarından yaşam insanlar için sıkıcı hale gelmektedir.
İnsanlar, ağızlarından çıkacak her söze riayet etmeyi kaide haline getirirse ödeyeceği bedellerin farkında olacağı için ulu orta ve rasgele sözler sarf etmezler.
Ağzımızdan çıkan sözler, yaşamımızı güzelleştireceği gibi rezilde edebilir. Bu nedenle de Hz. Ali (r.a) Efendimizin, "Söz, ağızdan çıkmadığı sürece senin esirindir. Söz, ağızdan çıktıktan sonra ise artık sen, onun esiri olursun." sözünü iyi idrak etmeli ve yaşamımıza tatbik etmeliyiz.
Toplum içerisinde sözlerini tartarak sarf edenler, itibar ve değer görürler. Her insanın, bir ağzı ve iki kulağı vardır. Alimler, Allah Teâlâ'nın bu hikmetini 'Bir söyle, iki dinle!' diye yorumlarlar. 'Söz gümüşse, sukut altındır.' sözü de konuşmaktansa susmanın daha hayırlı olduğuna vurgu yapar.
Dilin kemiği olmadığı için insanlar, sözlerine yalan ve iftirayı çok kolay kattıkları gibi daha sonrada söyledikleri bu yalan ve iftirayı savunmak zorunda kalırlar. İşte en acınacak insan tipi bu insanlardır. Çünkü bu insanlar, toplumsal psikolojiden haberdar olmadığı için cenaze evinde ağlamayı, düğün evinde gülmeyi bilmezler.
Ağzımızdan çıkan sözler, kişiliğimizi ve karakterimizi de ortaya sermektedir. Bu gerçeğin farkında olan insanlar, toplum içerisinde muhalif gördükleri insanlara taş ve çamur atmak yerine gül uzatır ve uzattıkları gülün kokusu ile etraflarını mest ederler.
Yaşamlarında sözlerinin esiri olan insanlar, kendilerini öyle çıkmazların içine sokarlar ki yaşamlarının bütün tadı tuzu kaçar. İşin en kötü tarafı da o çıkmazlardan çıkmanın yolunun yalan ve iftira olduğunu düşündüklerinden farkında olmadan kendilerini karanlık dehlizlere hapsederler.
Velhasıl, ölçüsüz söz söylemek akıllı insan işi değildir.