İnsanlar, lüks yaşamın peşinden delicesine koşarken ruhlarını mı kaybediyorlar?
Bu soru biraz tuhafınıza gitmiş olabilir. Ama öylesine bir tüketim çılgınlığı içerisinde yaşıyoruz ki daha iyiye, daha da iyiye ulaşmak için kendimizi kaybetmişiz. Ne etik değerleri, ne dini değerleri, ne de hukuki değerleri umursuyoruz.
Aslında yaşamdan ne istediğimizi bilmiyoruz. Ne istediğimizi bilsek bu kadar tüketim çılgınlığı içerisinde olmayacağız. Nasrettin Hocanın, eline bir kase yoğurt alıp, ya tutarsa diyerek göle maya çaldığı gibi bizlerde yaşama maya çalıyoruz. Ama ne yaparsak yapalım tutmuyor. Hırslarımız ve ihtiraslarımız yüzünden de tutmadığını görmüyoruz.
Herkesin bir yaşama standardı vardır. Bu yaşam standartlarımız içerisinde hareket etsek yaşama karşı daha başarılı olacağız. Çünkü o zaman hırslarımız ve ihtiraslarımızı kendimize yakıt yaparak biz, yaşamın peşinde değil, yaşam bizim peşimizde koşacak. O zaman yaşamın değerini anlayacak ve yaşamımızı daha anlamlandırmak, daha da anlamlandırmak için gayret edeceğiz.
Günümüzde gelişen teknoloji, sosyal medyada yakından tanık olduğumuz lüks yaşamlar, pahalının daha kaliteli olduğuna inandırılmamız, dini inancımızın zayıflatılması, ahlaki değerlerimizin çökertilmesi bizleri lüks yaşamaya sevk etse de bizler, standartlarımız ölçüsünde kalmayı başardığımız sürece yaşam denizinin içerisinde yüzeceğiz. Aksi takdirde bataklığın içinde her geçen gün daha, daha da batarız.
"Aklınıza daha iyi yaşamak insanların hakkı değil mi?" şeklinde bir soru gelebilir. Daha iyi yaşamak elbette herkesin hakkıdır ama ayda 3.000 lira gelire sahip iken bankalardan kredi çekerek, kredi kartlarını kullanarak, ödeyemeyince kartlara takla attırarak, kısacası olmayan parayı harcayarak 10.000 liralık bir yaşam sürmek kimsenin hakkı değildir. Daha iyiye ulaşmak için önce gelirimiz artıracağız, sonra daha iyiye ulaşacağız. Tabii, gelirimizi artırmaya çalışırken ruhumuzu ve yaşamın anlamını kaybetmeyeceğiz.
Bizler, birilerinin daha çok kazanması için çılgınca lüks tüketime sevk ediliyoruz. Birileri yaşam denizinde daha iyi yüzsün diye bizler, bataklığa itiliyoruz. İşin kıssası kandırılıyoruz. Televizyon, internet, sosyal medya, reklam gibi afyonlarla uyutuluyoruz. Bir an önce bu afyonların etkisinden kurtularak uyanmamız ve silkinmemiz gerek. Yaşamımız üzerinde oynanan oyunları bertaraf etmek gerek.
Bunun içinde bilinçli yaşam gerek.
Hadi hep beraber bilinçli yaşama merhaba diyelim. Bu cesareti gösterelim.